Sanal Dunya Forum'a hoşgeldiniz!

Forumumuzdan Tam Olarak Yararlanabilmek İçin Lütfen Üye Olun Sadece 10 Saniyenizi Ayırarak Forumumuza Üye Olabilirsiniz...

Eğer mevcut bir üyeliğiniz varsa lütfen alttaki "Üye Girişi" bağlantısına tıklayın. Üye değilseniz Sanal Türk Forum'u kullamaya hemen başlamak için lütfen aşağıdaki Kayıt Ol Butonuna Tıklayın üyelik formunu doldurun ve "Gönder" tuşuna basın.
Sanal Dunya Forum'a hoşgeldiniz!

Forumumuzdan Tam Olarak Yararlanabilmek İçin Lütfen Üye Olun Sadece 10 Saniyenizi Ayırarak Forumumuza Üye Olabilirsiniz...

Eğer mevcut bir üyeliğiniz varsa lütfen alttaki "Üye Girişi" bağlantısına tıklayın. Üye değilseniz Sanal Türk Forum'u kullamaya hemen başlamak için lütfen aşağıdaki Kayıt Ol Butonuna Tıklayın üyelik formunu doldurun ve "Gönder" tuşuna basın.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
SD PortalAnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Teoman

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin
Admin


Erkek
Başak Mesaj Sayısı : 416
Yaş : 34
Nerden : Rize
İş/Hobiler : öğrenci
Lakap : SanalKral
Rep Puanı : 0
Rep Gücü : 58413
Kayıt tarihi : 22/02/09

Teoman Empty
MesajKonu: Teoman   Teoman I_icon_minitimeC.tesi Mart 21, 2009 3:11 pm

Teoman Yakupoğlu...


1967 İstanbul doğumlu. Doğduğu yer, İstanbul'un, Tünel semtinde, Doğan apartmanı. Teoman'ı, bu apatmanın en etkileyen yanı, çocukluk oyunlarının ve sohbetlerin merkezi olan avlusu olmuş. Teoman'ın avukat olan babası, o daha 2,5 yaşındayken yaşamdan ayrılmış. Teoman'ın şiirsel şarkı sözleri ise büyük olasılıkla babasından geçen genler sayesinde ortaya çıkmış. Çünkü babası avukatlıktan çok şiire meraklı bir adammış. Babasının ölümünün ardından Teoman'ın hayatı kadınlarla dolu olarak geçmeye başlamış. Annesi, halası, teyzesi, anneannesi yaşamının baş kahramanları olmuşlar. O günlere ait hatırladığı en belirgin unsurlar; baba yoksunluğu ve kadınlarla dolu olan o evde daima hakim olan güçsüzlük havası.


Çocukluğunu şöyle tanımlıyor: Sevgiye dayalı ama paylaşımcı olmayan bir çocuktum. Kendimi dışa vurmazdım. Zor bir çocuktum. Çocuk olmaktan ötürü de sıkıntı duyardım. Çünkü kendimi çok olgun hissediyordum. Ve biri bana yapmam gereken bir şey söylediğinde çok sinirleniyordum..." Teoman'ın bu tavrı, ilkokul yıllarında da süregelmiş. Öğretmenine kafa tutmaktan hiçbir zaman çekinmemiş, bir keresinde ona şöyle hitap ettiğini hatırlıyor: "Çizgiler, daireler çizmek istemiyorum. Kusura bakmayın ama ben buraya okuma, yazma öğrenmeye geldim." Teoman'ın çocukken kendini en fazla kime benzettiğini tahmin edebilir misiniz? Yanıt; Pinokyo Ama çocukluğunun ilerleyen dönemlerinde Pinokyo'yu oynamaktan vazgeçip, kendisini okuduğu çizgi romanların kahramanlarıyla özdeşleştirmeye başlamış. Liseyi Kültür Koleji'nde bitirdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi'nde sosyoloji okumuş.


Şu sıralar "Kadın Araştırmaları" dalında master yapıyor. Master tezinin konusunu anlamak ise olası; "Çizgi romanda kadının rolü". Ama verdiği ilk tez hocaları tarafından pek beğenilmemiş. Şimdi, yeniden ve daha dikkatli hazırlıyormuş. Teoman, yaşamında en sevdiği yılların ilk gençlik yılları olduğunu belirtiyor ve bugün bu dönemini yaşayanlara karşı hafiften bir kıskançlığı olduğunu da gizlemiyor. Teoman'ın hayatta en sevdiği insan annesi. 67 yaşında olan annesinin herşeyi yanlış anlayarak onu çok güldürdüğünü söylüyor. Annesinin oğlu için idealize ettiği meslek ise spikerlik. Anne, oğlunun şarkıcı olarak ünlü olmasına karşın, halen tatmin olmuş değil. Günün birinde onu, Ali Kırca gibi görmek istediğini sıklıkla dile getiriyor. Teoman, tüm cool görünümüne ve şöhretine rağmen, ebedi çocukluğa inanan, yüreğinin bir yanıyla daima çocuk kalan bir adam. O, "cool" olarak tanımlanmasına pek bir anlam veremediğini söylüyor. Çünkü o bir "cool" için çok fazla konuşuyormuş. Doğum günlerinden hoşlanmıyor. Tüm sevgililerinin doğum günlerini unutmuş. Hatta daha ötesi öğrenmeye bile çalışmamış. Doğum gününü ise, kendisi değil, annesi ve sevgilileri hatırlarmış. Doğum günü kutlamak gibi bir takıntısı da yok. Ama doğum günü üzerine bir şarkısı var, şöyle diyor: "Bugün benim doğum günüm, hem sarhoşum, hem yastayım, bir bar taburesi üstünde, babamın öldüğü yaştayım..." Şarkının devamı ise bir pişmanlık hikayesinin başlangıcı gibi: "Takatim yok, Yine de telefona sarıldım, Son bir özür için, Tüm sevdiğim kadınlarından, Aradım, Mesajlar çıktı kapattım, Telesekretere konuşamayanlardanım, Bugün benim doğum günüm."

O hep umarsız bir sevgili olmuş. Aşk hayatını şöyle anlatıyor: "Beter olan benim. İyi bir sevgili değilim. Hayret bir şekilde seviyorlar beni. Sevgilim bana korkunç bir adamsın diyor. Eski sevgililerimin görüntüleri aklıma geldiğinde, benimle ilgili berbat şeyler söylediklerini hatırlıyorum." İlişkilerinin hep sevgililerinin çabalarıyla gittiğini söylüyor. Bu durumu, ilişkinin bitmesine yakın anlıyormuş. Şöyle diyor: "İlişkinin sonlarına doğru bana gelip bir takım şeyler söylüyorlar. Ve bunları, bana daha önce defalarca söylediklerini de belirtiyorlar. Bense hayretler içinde ve inanın dalga geçmek için değil, ciddiyetle "Aaa hakikaten mi? " diyorum. Bu yönünden midir, vicdan azaplarından mıdır, bilinmez son albümü "Onyedi"de yer alan "Yabancı"nın sözleri onun aşk hayatına çok uyumlu: "Kimi aşklar hiç bitmezmiş, bizimkisi bitenlerden, sevmeye yeteneksiziz, iki yabancı birlikte ama yalnız..."

Düette kadın sesinin verdiği yanıt ise şöyle; "Yoktur üstüne senin, Güzeli çirkin yapmakta, Suçuysa dünyaya atmakta, Neyin bildin ki değerini, Benimkini bileceksin?, Bunu da tabii mahvedeceksin." Ah! Teoman ah, Tanrı sana aşık olan kadınlara acısın... Tüm bunlara karşın ona aşık olanları sayısı öylesine fazla ki... Orta yaştan tutun da ilk öğretim sıralarında öğrencilere kadar her kesimde hayli popüler bir yakışıklı... Beraber yaşamaya karşı ama evlilik için "Olabilir. Çocuk için evlenmeyi isterim" diyor. Poligam yaşama inanıyor ama yine de "Çok kadının hiç kadın olduğunun ve sonunun yalnızlık" olduğunun bilincinde. Onun poligamik yaşamı aslında flörtlere dayanıyor. Flörtçü bir kişiliği olduğunu ve bundan büyük keyif aldığını söylüyor. Kadınlarla konuşurken sesi ve konuşma tarzı değişenlerden... Sevgilisine tanıdığı özgürlük ise şöyle açıklıyor; "Başka bir erkekten hoşlanıyorsa ve sadece benimle olan ilişkisini tehlikeye


atmamak veya beni üzmemek uğruna onunla birlikte olmuyorsa, bu durumdan hiç hoşlanmam. Bunu yapmak yerine, hoşlandığı erkekle birlikte olmasını tercih ederim." Kadınlara olan tüm bu davranışlarına karşın, kadınların hala neden ona bu kadar hayran olduğu sorusunu ise şu şekilde yanıtlıyor: "Çevremdeki erkeklere ve onların kadınlara yaklaşımlarına bakıyorum da, çok saçma tipler... Beni tercih etmelerini haklı buluyorum..." Basında, aşklarıyla ilgili çıkan haberlerin %80'ninin ise yalan olduğunu söylüyor. Reklam cingılında yer alan "kadınlar indirmeye değmez" sözü konusunda savunusu ise şöyle: "Sözler benim değil. "İndirmek" kelimesi internet üzerinden yüklemek anlamında, yani argo değil." Eski sevgililerinin çoğuna hala hayran. Ve onlardan biri isterse hemen çocuk sahibi olabileceğini söylüyor. Aslında tüm umarsız görünümünün altında, yine de onda tutkulu birşeyler olduğu kesin. Mesela konserlerinde kimi

zaman tacize uğradığını, kolyelerinin çalındığını söylüyor. Tacizciler bir keresinde yüzüğünü de almaya çalışmışlar ama canı pahasına yüzüğü korumuş. "Onu veremezdim. Çünkü o eski sevgilimin hediyesiydi. Bu nedenle benim için anlamı ve değeri çok büyük" diyor. Ayrılıkların ardından aşk acısı çekmediğini söylüyor. Zaten uzun zamandır aşık da olmamış. Aşk onun için şarkısında da dediği gibi; Nedensiz sevmekmiş... Beğendiği belirli bir kadın tipi yok. Kadınların daha çok tavırları onu etkiliyor. Ama Kim Novak'ın gençlik dönemine duyduğu hayranlığı da dile getirmeden geçemiyor.

Evli olduğunu iddia edenlere cevabı ise kesin: "Hayır, yanılıyorsunuz"... Başkalarını değil ama kendini affetmeyi seviyor. Özellikle ona konserlerde eşlik eden grubuna karşı hiç affedici değil. İyi çalan müzisyen değil, ortaya ruhunu koyan, tutkulu çalan müzisyenlerle çalışmayı seviyor. Bu konuda hata kabul etmiyor. Ve grubuyla fazla muhatap olmamaya özen gösteriyor. Onlara bilgileri bayan vokalisti aracılığıyla iletiyor. Konser öncesi kendisi bizzat prova yapmıyor. Provalarda, şarkıları, erkek vokalisti seslendiriyor. O da orkestrayı dinleyerek direktifler veriyor.


Konserlerinde öyle, limuzin, özel tuvalet, makarna gibi istekleri olmuyor. Onun konserlerdeki istekleri, hep ses ve ışık düzeni konusunda oluyor. Bu arada üzerine sarı ve yeşil ışık yönlendirilmesinden nefret ediyor. Bu konuda çok titiz, detaycı ve ısrarcı olduğu da konser organizatörleri tarafından dile getiriliyor. Kalem ve kağıtla arası çok iyi. Çalışma masasının üzerinde, telefonun yanında, mutfakta, yatak odasında onlara bolca rastlamak olası. Bir de çok sevdiği sözleri kaydettiği bir defteri var. En sevdiği sözlerden biri şu "Ayının kırk tane şarkı sözü varmış, kırkı da armut üzerineymiş." Cihangir'de bir çatı katında oturuyor. Oranın boyutları itibariyle tek kişilik bir ev olduğunu söylüyor. Kendi evi. Annesiyle birlikte ev sahibiyle sıkı bir pazarlık yapmışlar ve denize nazır bu evi çok düşük bir fiyata satın almışlar. Kendisini manik- depresif olarak tanımlıyor. Manik durumundayken daha mutlu olduğunu ve pek şarkı sözü


yazamadığını söylüyor. Ona, depresyonlar daha çok yarıyormuş. Bu konudaki sloganı şu "Herkesin biraz depresyona ihtiyacı vardır." Albümünün isim şarkısı, "Onyedi" de depresif durum gözlenebiliyor. Sözler kendisini anlatmıyor ama yine de o, "Onyedi" demesi yok mu? İnsanın içini acıtıyor. Yaşamın gündelik sıradan ve sıkıcı olaylarından uzak durmaya çalışıyor. Ve daha uçarı yaşamak için uğraşıyor. Bu durumun onu yaşadığı dünyaya yabancılaştırmadığını aksine "ait olma" hissini güçlendirdiğini söylüyor. Müziğini yaparken, "Ben olsam bunu dinler miydim?" diye soruyor. Böylece kendi müziğini yapıyor. Bunu biraz bencilce buluyor. Ama bunu söyleyenlere şöyle yanıt veriyor: "Olabilir. Ama sanatın ana gerekliliği bencil olmaktır" diyor. Sevdiği müzisyenler ise, Mazhar Alanson, Leonard Cohen, David Bowie, en beğendiği gruplar ise,Travis, Radio Head, U2. Müzikte 60'lı-70'li yılların duyarlılığını ve soundunu seviyor.


Bir çoğunun aksine, onun müziğini, Türkiye sınırları ötesine taşımak gibi bir isteği ve çalışması yok. En sevdiği kedinin adı "karpuz" Onun haysiyetli ve kibar bir kedi olduğunu söylüyor. Sade esprilerle insanları gülme krizlerine sokmaya başarabilen insanlardan. Kitapçı gezmekten hoşlanıyor. Birlikte olmaktan en çok keyif aldığı arkadaşları ise; Sertab Erener, Şebnem Ferah, Demir Demirkan. En sevdiği yazarlar, Raymond Carver, Milan Kundera, Paul Auster ve Kurt Vonnegut Jr., Gülten Akın ve Orhan Pamuk, Gündüz Vassaf, Nabokov, Anthony Burgess, Romain Gary. Onun da yazarlık denemeleri var. Bazı dergi ve gazetelerde köşe yazıları yayınlanıyor. Roman taslakları da hazırlıyor. En sevdiği köşe yazarları; Murat Belge, Hamet Babaoğlu, Ahmet Altan. Randevularına sadık olmasıyla tanınıyor. Cihangir'de ofisinin çatısına çıkıp güneşlenmeye bayılıyor. Hemen her zaman Beyoğlu ve çevresinde dolaşıyor. Sanatçı yönünün Beyoğlu'ndan beslendiğini söylüyor. Sinemayı seviyor ama Hollywood filmlerini değil. O daha çok küçük bütçeli Avrupa yapımı filmlerini beğeniyor.. Sinan Çetin'in "Romantik" filminde oynamaktan hoşlanmış. Ama sinemada kamera önünde rol yapmaktansa, senaryo yazmaya ve yönetmenlik yapmaya daha çok küçük bütçeli Avrupa yapımı filmlerini beğeniyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://sanaldunya.forumtwilight.com
 
Teoman
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kültür Sanat :: Önemli Kişiler ve Biyografileri :: Sanatçılar-
Buraya geçin: